Türkiye’de Tarımın Dünü Bugünü Yarını

1 . TOPRAKLARA GENEL BAKIŞ 

1.1. TOPRAK NEDIR? 

Toprak; hava (atmosfer), canlılar (biyosfer), su (hidrosfer) ve kayalar (litosfer) arasında gerçekleşen etkileşimlerin arayüzü, yaşamın devinimini sağlayan en önemli ekosistemdir. Toprak ekosistemi, bitkiler için su ve besin maddesi sağlarken; kirleticileri temizleyerek ve uzaklaştırarak su kaynaklarını da korur. Toprak, canlılar için muazzam bir yaşam alanıdır. Aynı zamanda insan ihtiyaçları için gereken hammaddelerin kaynağı, sel ve baskın riskini azaltan bir unsur olmanın yanı sıra kültürel ve tarihi varlığımızın devamı için de vazgeçilmezdir (Orgiazzi vd., 2016). Yakın bir zamana kadar Yeşil Devrim’in getirdiği yaklaşımın bir sonucu olarak; toprak, bazı mineral bileşenlerden oluşan, gezegenimizin yüzeyini saran, cansız ve yalnızca insanlara fayda üretmek için var olan bir araç olarak değerlendirilmiştir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren geliştirilen mikroskoplar sayesinde, bu “kara kutu” açılmaya başlanmış olsa da gözlem ve bilgileri insanın tarımsal faaliyetlerine aktarması uzun sürmüştür. Oysaki toprak canlıdır. Toprak; henüz çok azını keşfedebildiğimiz, bir o kadarını da işlevsel olarak tanımlayabildiğimiz muazzam çeşitlilikteki canlı organizmaların etkileşimlerinden oluşan; sadece bitkilerin gelişimi için bir ortam değil, aynı zamanda gezegenimizdeki karbon, azot, su ve diğer besin maddelerinin döngülerinin kilit taşı olan, iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliği ile mücadelede herhangi bir teknolojik araçtan çok daha etkin olduğunu kanıtlamış bir ekosistemdir. Toprağın bu ekosistemik varlığı nedeniyle fiziksel, kimyasal ve biyolojik oluşum süreçleri ve özellikleri birbirinden ayrı ele alınamayacak kadar karmaşık ve etkileşimli olsa da bunlara dair temel bilgileri edinmek; her geçen gün büyük bir hızla kaybettiğimiz toprakları korumanın ve iyileştirmenin ilk adımıdır. 

1.1.1 TOPRAK OLUŞUMUNA ETKI EDEN FAKTÖRLER 

Toprak oluşumuna iklim ve canlılar aktif faktör; ana materyal, topoğrafya ve zaman ise pasif faktör olarak etki eder. Son yıllarda insanların yapmış olduğu uygulamalar da toprak oluşumu üzerinde etkisi bulunan pasif faktörler arasındadır. 

a. Ana Materyal 

Ana materyal, toprağın kaynağını oluşturan materyali ifade etmektedir. Bu kaynak çoğunlukla jeolojik kökenli olmakla birlikte organik de olabilir. Ana materyalin kökeni ve doğası, toprağın özellikleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Toprağın kaynağını oluşturan üç temel ana materyal tanımlanmaktadır (Orgiazzi vd.,2016): 

1. Buz, su, rüzgar ya da yerçekimi tarafından taşınan bağımsız materyal 

2. Kaynaklandıkları sert kayaların ayrışmasıyla ortaya çıkan yerinde oluşmuş materyal 

3. Çürümüş ya da çürümekte olan bitki kalıntılarından oluşan organik materyal

b. Topoğrafya
Arazi yüzeyinin şekli anlamına da gelen topografya; yerel iklim, bitki örtüsü ve suyun hareketine olan etkileri sebebiyle toprak oluşumuna etki eden en önemli faktörlerden biridir. Bir arazi şeklinde toprağın hangi konumda olduğu önem taşır. Örneğin, tepe düzlüğünden vadi tabanına doğru gittikçe toprağın drenajı azalır. Aynı şekilde, eğimin dış bükeyden iç bükeye döndüğü noktada yüzey akışıyla gelen organik madde ve diğer çökeltilerin miktarı tepeye göre daha fazla olmakla birlikte vadi tabanına doğru olan kayıp devam edecektir. Eğimin dikliği, düzenliliği ve sertliği, aynı arazi şeklinde farklı toprak özelliklerinin ortaya çıkmasına neden olur (Orgiazzi vd.,2016). Bunların yanı sıra eğimin yönü (bakı) de toprak özelliklerini etkilemektedir. Kuzey Yarımküre’de, kuzeye bakan eğimler daha serin olacağından, daha az buharlaşma gerçekleşecek ve toprağın nemi daha uzun süre korunabilecektir. Bu durum, daha sıcak olduğu için buharlaşma miktarı daha fazla olan güney eğimlere göre daha iyi toprak gelişiminin gerçekleşeceği anlamına gelir (Anonim, 2014).

c. Zaman
Toprağı oluşturan diğer faktörlerin aynı veya benzer olduğu durumda zaman faktörü önem kazanır. Zaman, toprağın oluşumunda etkin olan ve yüzlerce yıldan binlerce yıla uzayabilen fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçlerin aktif olarak gerçekleşmesi için gereken süreyi belirler. Toprağın ana materyalini etkileyecek jeolojik süreçler, binlerce yılda gerçekleşirken toprağın biyolojik ve hidrolojik süreçleri çok daha kısa sürelerde, insanlar tarafından alınan arazi yönetim kararlarıyla ortaya çıkabilir (Orgiazzi vd., 2016).

d. İklim
Topraklar, iklimsel etkenlere göre değişiklik göstermektedir. Sıcaklık ve nem miktarı, farklı aşınma ve toprak yıkanması örüntülerini ortaya çıkarır. Özellikle kurak alanlarda, rüzgar, toprak parçacıklarının yerini değiştirir. Yağış miktarı, yoğunluğu, zamanlaması, sıklığı ve şekli toprak oluşumunu etkilemektedir. Sıcaklıktaki mevsimsel ve gün içindeki değişimler; nemin etkinliğini, buna bağlı olarak da biyolojik aktiviteyi, kimyasal reaksiyonların hızını ve bitki örtüsünün çeşitliliğini doğrudan etkiler (USDA, 2021). Bu unsurların dışında toprakların bulunduğu iklim bölgesi de kimyasal ve fiziksel aşınma süreçlerini etkileyen, sıcaklık ve nem seviyelerini belirleyen kilit etkenlerden biri olduğu için toprak oluşumunu önemli şekilde etkiler (Orgiazzi vd., 2016).

e. Canlı Organizmalar
Gözle görülemeyen mikroorganizmalardan insanlara kadar tüm bitkiler ve hayvanlar, toprak oluşumuna etki eder. Canlı organizmalar, bitki döküntülerinin parçalanması, ölü köklerin çürütülmesi, bitki ve hayvan artıklarının dönüştürülmesi ile toprağa en önemli bileşeni olan organik maddeyi sağlar. Başta mantar ve bakteriler olmak üzere, tüm mikroorganizmalar bitki kökleri ve toprak arasındaki kimyasal alışverişi kolaylaştırarak
toprağa canlılık için gerekli temel besinleri üretir. Hayvanlar ve bitkiler, nemin ve havanın toprağın daha derin katmanlarına ulaşmasına olanak sağlar (Orgiazzi vd., 2016)

f. İnsan 

Faaliyetleri İnsanların toprak oluşumundaki etkisi, “Arazi yönetimi kapsamındaki uygulamalarla doğal süreçleri olumsuz etkilemekte ve toprağın kimyasal ile fiziksel yapısını değiştirmektir.” şeklinde ifade edilebilir (Orgiazzi vd., 2016). Temel ihtiyaçların enerji sübvansiyonuyla dışarıdan sağlanamadığı zamanlarda, insan yerleşimleri iklime, suyun erişilebilirliğine, büyüme sezonunun süresine ve üretken toprakların varlığına bağlı olarak şekillenmekteydi (Orgiazzi vd., 2016). Günümüzde ise yapılan çalışmalar, karasal habitatların %75’inin insanlar tarafından etkilendiğini ve bunun %30’unun “anthrome” diye tanımlanabilecek “antropojenik biyom”lara dönüştüğünü ortaya koymaktadır (Kaplan vd., 2010). Medeniyetimiz gezegenimizi, dolayısıyla da toprağı hızla değiştirmektedir. 

1.1.2. TOPRAĞIN FIZIKSEL VE KIMYASAL YAPISI ILE ILGILI TEMEL BILGILER 

a. Toprağın Temel Bileşenleri 

İçeriği birçok faktöre göre değişse de toprak dört temel bileşenden oluşmaktadır. Bu bileşenler, ideal bir toprakta %45 oranında mineral, %25 su, %25 hava ve %5 organik madde şeklindedir. 

– Mineral Parçacıklar: Toprağın inorganik bileşenlerinin tamamıdır. Bu bileşenler gözle görülemeyen kil parçalarından başlayarak büyüklük sırasıyla silt (mil), kum, taş, çakıl ve kaya taneleridir. 
– Toprak Suyu: Toprakta su, toprak parçacıkları arasındaki boşluklarda serbest ya da bu parçacıklar tarafından yüzey kuvvetiyle tutulmuş halde bulunabilir. Toprak suyu, bünyesindeki karbonik asitin etkisi sebebiyle çeşitli miktarlarda çözünmüş tuz ve organik madde içerir (Bek ve Okumuş, 2020).
– Toprak Organik Maddesi: Canlı organizma kaynaklı ve çürüme yoluyla toprağa dönen her türlü materyal (Bot ve Benites, 2005), başka bir deyişle toprağın içindeki ya da üstündeki organik maddelerinin tamamıdır (Ingham vd., 2000). Toprakta yaşayan tüm organizmalara, doğrudan ya da dolaylı olarak temel besin maddesi sağlar.
– Toprak Havası: Toprak havası, toprağın gaz fazını oluşturur ve verimlilik açısından çok önemlidir. Toprak suyu tarafından doldurulmayan boşluklar (porlar) hava ile doludur. Gazların bir karışımı olan toprak havasının miktarı su ile ters orantılı olup, toprağa fazla miktarda su girişi olması durumunda toprak havası azalacaktır. Benzer şekilde toprakların aşırı sıkışması da toprak havasının önemli ölçüde azalmasına yol açar. Toprak havası, bitkilerin gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Toprağın üst katmanında hava miktarı iklim, toprak işleme vb faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterir.

b. Toprak Profili
Toprakta dikey olarak bulunan tabakalara, toprak profili denmektedir. Toprak yüzeyine neredeyse paralel görünen ve toprak oluşumuna etki eden faktörlerin şekillendirdiği tabakaların her birine ise horizon adı verilir.

Toprak Horizonları:
O (humus ya da organik) horizonu: Çoğunlukla ayrışmamış ya da az ayrışmış organik maddeden oluşur. Bazı topraklarda ince, bazılarında kalın olmakla birlikte bazı topraklarda hiç bulunmayabilir.
A horizonu: Ana materyale bağlı olarak mineraller ve organik maddeden oluşur. Bitki ve diğer organizmaların yaşaması için uygun olan tabakadır, organik madde içeriğinden dolayı koyu renklidir.
E horizonu (eluvial): Kil, mineral ve organik maddenin topraktan yıkanarak alt tabakalara sızdığı katmandır. Kurak bölgelerdeki topraklarda görülmemekle birlikte yaşlı topraklarda ya da orman topraklarında sık karşılaşılır.
B horizonu (alt toprak): A ve E horizonlarından yıkanarak gelen mineraller nedeniyle mineral içeriği yönünden zengindir.
C horizonu (ana materyal): Toprağın oluştuğu ana materyalin özelliklerini taşıyan katmandır.
R horizonu (anakaya): Granit, bazalt ya da kireç taşı gibi ayrışmaya uğramayan, sürekliliğe sahip ana kayadan oluşan katmandır. Toprak ana materyalini oluşturur (Soil Science Society of America, 2020).

c. Toprak Bünyesi (Tekstürü)
Toprağın mineral bileşenini oluşturan kil, silt (mil) ve kum taneciklerinin, topraktaki karışım oranına denir. Bu orana bağlı olarak, toprağın su ve besin maddesi tutma kapasitesini belirleyen toprak bünyesi, toprağın içindeki suyun hareket hızını da etkiler. 

d. Toprak Yapısı (Strüktürü) 
Toprak taneciklerinin bir araya geliş şekli, toprağın yapısını meydana getirir. Taneciklerin dizilişi ve kümelenişi, toprakta su ve havanın hareketini şekillendirerek nemliliği, mikroorganizma faaliyetini ve ısı iletimini etkilediği için toprak verimliliğinde en önemli fiziksel etkenler arasındadır. Levha, prizma, blok ve granül olarak dört farklı şekilde tarif edilir (Özdemir ve Kahraman, 2011). Toprak dokusunun aksine toprak yapısı, uygun agronomik düzenlemeler ile değiştirilebilir (FAO, 2018). 

e. Toprak Reaksiyonu (pH) 
Toprağın kimyasal reaksiyonu “pH” birimi olarak ifade edilir. Bu birim toprağın içindeki H+ ve OH- iyonlarının negatif logaritmasını gösteren pH değeri, 0 (asidik) ile 14 (alkali) arasında değişir. Bitki gelişimi ve ona bağlı olarak uygun mikrobiyolojik faaliyet için gereken ideal pH değeri, 6.0-7.0 arasında kabul edilmektedir.

f. Toprakta Tuzluluk 
Tuzlanma, suda çözünmüş halde bulunan magnezyum, kalsiyum ve sodyum tuzlarının, suyun buharlaşma ve terleme yoluyla kaybedilmesi sonucu toprakta birikmesidir. Buharlaşma ve terleme oranlarının yüksek olması ve yanlış sulama gibi insan kaynaklı faaliyetler sonucu ortaya çıkan tuzlanma, toprak verimliliğini olumsuz yönde etkilediği gibi belli bir eşiği aştığındaysa verimliliği tamamen ortadan kaldırabilir (TOB ve FAO, 2019a). 

g. Topraktaki Temel Bitki Besinleri 
Bitki gelişimi için gereken bileşenlerin (güneş ışığı, hava, su, toprak ve mineraller) belli ve uygun bir şekilde olması yaşamsal önem taşır. Bitkilerin fotosentez, solunum ve emilim yoluyla sağladığı karbon, hidrojen ve su dışında başka elementlere de ihtiyacı vardır. Bu temel besinler, bitkinin ihtiyaç duyduğu ölçüde ikiye ayrılarak tanımlanır:

MAKRO BESİNLER

MİKRO BESİNLER

 Azot (N), Fosfor (P), Potasyum (K), Kalsiyum (Ca), Magnezyum (Mg) ve Kükürt (S) 

Demir (Fe), Mangan (Mn), Çinko (Zn), Bakır (Cu), Bor (B), Molibden (Mo), Klor (Cl)

1.1.3. TOPRAĞIN BIYOLOJIK YAPISI ILE İLGILI TEMEL BILGILER
Toprak Canlılığı ve Besin Ağı
Toprak besin ağı, yaşamlarının tamamını ya da bir kısmını toprakta geçiren tüm organizmaların oluşturduğu topluluğa verilen isimdir (Ingham vd., 2000). Bu ağın içinde, bir canlının işlevsel olarak bulunduğu konuma da beslenme basamağı denir (Orgiazzi vd., 2016).

1.1.4. TOPRAK SAĞLIĞINI ETKILEYEN BAŞLICA UNSURLAR
Toprak, onu oluşturan faktörler doğrultusunda uygun işlevlerini yerine getirirken; bitkilerin, hayvanların ve mikrobiyolojik canlıların üretkenliğini sağlıyorsa, tüm canlıların ve gezegendeki ekosistemlerin sağlığı için gerekli olan su, besin maddesi, karbon ve diğer gazların döngülerine katkıda bulunuyorsa ve bunları gerçekleştirirken insan varlığına destek oluyorsa sağlıklı bir toprak olarak değerlendirilir (FAO, 2018).
Sağlıklı toprak birbirleriyle karmaşık bir beslenme ağı dahilinde ilişkide olan organizmalarla dolu, canlı bir ekosistemdir. Mineral, organik madde, su ve hava açısından dengeli; bitki besin maddeleri açısından zengindir. Bu özellikleriyle, bitkilerin
sağlıklı kök gelişimi için uygun ve hastalıklara karşı dirençlidir (Orgiazzi vd., 2016).

a. Toprak Organik Maddesi (TOM)

Canlı organizma kaynaklı ve çürüme yoluyla toprağa dönen her türlü materyal (Bot ve Benites, 2005), başka bir deyişle toprağın içindeki ya da üstündeki organik maddelerinin tamamıdır (Ingham vd., 2000).
Toprakta yaşayan tüm organizmaların doğrudan ya da dolaylı olarak temel besin maddesini sağlayan TOM, bitkiler ve diğer organizmalar için enerji ve besin deposu olarak iş görür (Ingham vd., 2000).
Toprak organik maddesi:
I. Canlı organizmalar (bitki ve hayvan dokuları, mikroorganizmalar) (%5)
II. Henüz ayrışmakta olan ölü dokular (%10)
III. Ayrışmış materyalden oluşan humus (%35) ve
IV. Ayrışmakta olan aktif organik maddeden (%50) oluşur (Ingham vd., 2000).
Bu oranlara bağlı olarak ayrıca önemli miktarda oksijen, neredeyse eşit miktarda hidrojen ve azot ile en az da kükürt içerir (Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü [ÇEM], 2018; Toor, Shober ve Reisinger, 2018).

TOM, toprak kalitesini ifade eden en belirgin göstergelerden biri olduğu için toprak mevzusunda mutlaka değinilmesi gereken bir konu haline gelmiştir. Toprak organik maddesinin kısmi ya da tamamen azalması, topraktaki biyolojik nüfusa bağlı olarak besin salımı gibi kimyasal ve topraktaki topaklanma miktarı gibi fiziksel süreçlerin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olur (FAO, 2018).

TOPRAK ORGANIK MADDESI NEDEN ÖNEMLIDIR? 

• Besin maddelerinin topraktan yıkanarak gitmesini engeller ve toprak pH’ınının sabitlenmesine katkı sağlar. 

• Katyon değişim ve su tutma kapasitesini geliştirerek toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirir. 

• Toprakta agregatlaşma ve kümelenmeyi sağlayarak toprak yapısının kararlılığını muhafaza eder. 

• Bitki ve mikroorganizmalara enerji ve iz elementler gibi önemli diğer besin maddelerini sağlar. 

• Ekosistem hizmetlerinde, toprağın önemli işlevlerinden organik karbon yutağı görevini alarak makro ölçekte iklimi dengelemeye katkı sağlar. 

• Zararlı kirleticilerin etkisiz hale getirilmesini ve uzaklaştırılmasını sağlar. 

 Kaynak: FAO ve ITPS, 2015; Toor, Shober ve Reisinger, 2018

b. Toprak Organik Karbonu (TOK) 

Toprak organik maddesinin içindeki karbonu ifade eden TOK, TOM kütlesinin yaklaşık %55’i ile %60’ını oluşturur (ÇEM, 2018; FAO, 2018). Değişken içeriği sebebiyle toprak organik maddesini ölçmek, toprak sağlığını takip etmek açısından her zaman kolay olmadığı için TOK bu ölçümlerde önemli bir gösterge olarak tanımlanır. TOK; I. Bitkilerin, fotosentezle atmosferden glikoz olarak bağladıkları karbonu yeniden sentezleyerek oluşturdukları çeşitli karbon bileşenlerinin bitki kökleri tarafından toprağa salgılanması, II. Bitki, hayvan ve mikroorganizma kalıntılarının toprak besin ağındaki ayrıştırıcılar tarafından kimyasal olarak parçalanması, III. Canlı mikroorganizmaların toprak besin ağı içinde avcılar tarafından sindirilmesi sonucu toprağa girer (ÇEM, 2018). 

TOPRAK ORGANİK KARBONU NEDEN ÖNEMLİDİR?
• Atmosfer, biyosfer, jeosfer, hidrosfer ve pedosfer arasındaki küresel karbon döngüsünün kilit faktörüdür.

• Küresel iklim değişikliğinde toprağın önemli bir karbon yutağı olarak görev almasını sağlar.

• Toprağın su tutma kapasitesini iyileştirir ve toprakta suyun infiltrasyonunu sağlar.

• Toprakta topaklanma ve kümelenme için gerekli iyonları bir arada tutarak toprak yapısının kararlılığında görev alır.

• Besin döngüsünün dengesini sağlayarak toprak besin ağı için enerji deposu işlevini karşılar.

• Toprak sağlığını ve toprak verimliliğini güçlendirerek agroekosistemlerde tarımsal üretimin dirençli ve daimi kılınmasında çok önemli bir yere sahiptir.

 Kaynak: ÇEM, 2018; FAO, 2018

c. Katyon Değişim Kapasitesi (KDK) 

1850 yılından beri bilinmekte olan katyon değişim kapasitesi (KDK), bir toprağın adsorbe edebileceği değişebilir katyon miktarının toplamını ifade eder ve toprağın en önemli kimyasal özelliklerinden biridir (Aydın ve Kılıç, 2020). Pozitif (elektron kaybetmiş) ya da negatif (elektron kazanmış) atom ya da atom gruplarına (molekül) “iyon” adı verilir. Bir atom ya da molekül pozitif yük taşıyor ise “katyon”, negatif yük taşıyor ise “anyon”dur. Bir atom ya da molekülün yüklü bir parçacık halinde olması, o atom ya da molekülün topraktaki hareketliliğini ve bitki besin maddesi olarak kullanılabilirliğini belirler. Topraktaki değişebilir katyonların varlığının ve miktarının; toprağın yapısı, reaksiyonu, su ve hava bileşenleri ile biyolojik aktivitesi üzerinde etkisi vardır (Aydın ve Kılıç, 2020). Topraktaki bazı önemli katyon ve anyonların listesi Ek-2’de mevcuttur. Bitki besin maddelerinin önemli bir miktarı, toprakta katyon olarak hareket eder. Kil parçaları ve TOM’un yüzeyindeki anyonlar, topraktaki katyonları kendilerine çekerek etraflarını bitki besin maddeleriyle sararak bir rezerv gibi davranırlar. Bu toprak parçaları tarafından adsorbe edilmiş haldeki katyonlar, bitkilerin kök tüylerinden hidrojen iyonları (H+) karşılığında bitki tarafından alınırlar. Kil parçalarının yüklü yüzeyleri nedeniyle killi topraklarda KDK daha fazla ve bu sebeple diğer parçacıkların ağırlıklı olduğu topraklara göre verimlilik potansiyeli daha yüksektir (FAO, 2018).

d. Mikrobiyal Biyokütle ve Aktivite 

Toprağın organik madde miktarı, organik karbon stoğu ya da KDK gibi temel değerlerinin sayısal ifadesi tek başına toprağın sağlığını değerlendirmek için yeterli değildir. Topraktaki organik maddeyi ayrıştıracak, mineral besinleri bitkilerin kullanabileceği iyonlara dönüştürecek, bitki köklerindeki iyon değişimlerini düzenleyecek bir toprak biyotasının, özellikle de toprak mikrobiyolojik canlılığının sağlıklı ve aktif bir şekilde toprakta var olması gerekir. Topraktaki organizmaların detaylı listesi ve işlevsel özellikleri Ek-1’de mevcuttur. Toprakta yaşayan 360 bin tür hayvan olduğu tahmin edilmekte ve 10 gram sağlıklı bir toprakta bile 106 farklı türe ait 1010 bakteri hücresi görülebilmektedir (FAO ve ITPS, 2015). Topraktaki mikrobiyolojik canlılığın hem morfolojik hem de işlevsel (beslenme basamakları) olarak çeşitliliği, toprağın bir ekosistem olarak çalışmasını sağlayan en önemli unsurdur. Birçok farklı etkileşimin gerçekleştiği bu çeşitliliği mikroskopik gözlem; toplam mikrobiyolojik varlığın biyokütle ağırlığı hesabı; aktif canlı sayısı ve aktiviteleri de bu organizmaların artık ürün olarak ürettiği çeşitli gazların ve iyonların varlığı ve de enzimlerle tespit etmek mümkündür.

1.2. TARIM TOPRAKLARININ DURUMU
Toprak; hava (atmosfer), canlılar (biyosfer), su (hidrosfer) ve kayalar (litosfer) arasında gerçekleşen etkileşimlerin arayüzüdür, yaşamın devinimini sağlayan en önemli ekosistemdir. Araziyi, karasal biyo-üretken (bioproductive) özelliğiyle tanımlayan Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD), bir sistem olarak ele aldığı terime tüm bitki örtüsünü ve arazinin ekolojisini de ekler. Türkiye’de kanunlar tarafından tanımlandığı şekliyle ise tarım arazisi “Toprak, topoğrafya ve diğer ekolojik özellikleri bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi için uygun olan ve halihazırda bu amaçla kullanılan veya ekonomik olarak imar, ıslah ve ihya edilerek bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi için uygun hale dönüştürülebilen
araziler”dir (Tarım Özel İhtisas Komisyonu [TÖİK], 2014; TÖİK, 2018).

1.2.1 TÜRKIYE’DEKI TARIM TOPRAKLARINA DAIR VERILER
Türkiye; biyoçeşitliliğin korunması, toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, arazi tahribatının dengelenmesi ve çölleşmeyle mücadele gibi meselelere yönelik çalışma esaslarının belirlenmesini gerektiren birçok uluslararası sözleşmeye taraftır.2 Ekonomisi önemli ölçüde tarımsal üretime dayalı olan ülkemizde toprak, yaşamın belki de en önemli öğesi olmanın yanında, belirleyici bir üretim bileşenidir. Tarımsal üretimin binlerce asırdır merkezi olan Anadolu toprakları, yanlış arazi kullanımı, aşırı otlatma, tarla olarak kullanılmak üzere arazi açma gibi insan yönetimine bağlı sebeplerle yoğun erozyona uğrayarak sağlığını kaybetmiştir (TÖİK, 2018).

11. Kalkınma Planı kapsamında hazırlanan Tarımda Toprak ve Suyun Sürdürülebilir Kullanımı Özel İhtisas Komisyonu Raporu’na (2018) göre toplam yüz ölçümü 78 milyon 800 bin hektar olan Türkiye’de, 37 milyon 716 bin hektar (%48’i) toprak, tarımsal faaliyet için kullanılmaktadır. 

Tarımsal faaliyet için kullanılan toprakların, %41’i tahılların ve diğer bitkisel ürünlerin ekimi için kullanılırken, %9’u ise nadasa ayrılmıştır. 37 milyon 716 bin hektarın %39’u çayır ve mera arazisi iken %9’u meyve, içecek ve baharat bitkileri tarım alanı, %2’si de sebze bahçesidir (TÜİK, 2020a).

Türkiye’de işlemeli tarıma uygun yaklaşık 5 milyon hektar arazi, ekonomik olmayan ve kapsamının dışında değerlendirilirken, yaklaşık 5 milyon hektar arazinin de tarıma elverişli olmadığı halde tarımsal üretim için kullanılması sonucu erozyona uğradığı görülmektedir (ÇMUSEP, 2019). 

Türkiye’de, tarım arazileri, 40 milyon kişi adına kayıtlı 32,5 milyon adet tarım parselinden oluşmaktadır. Yıllara göre değişmekle birlikte, Tarım ve Orman Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı 3 milyon çiftçi bulunuyor. Tarım arazilerinin %42’sini oluşturan 100 dekarın altındaki araziler, tarım işletmelerinin %85’ine aittir (TÖİK, 2018). 2001 yılında gerçekleştirilen Genel Tarım Sayımına göre tarım işletmelerinin binde 7’lik kısmı 50 hektar ve üzeri, %65,5’i de 5 hektardan küçük bir arazi varlığına sahiptir (ÇMUSEP, 2019). 

Çiftçi Kayıt Sistemine bakıldığında Türkiye’de işletmeler ortalama olarak 2002 yılında 5,9 adet parsele sahipken, bu sayı 2011 yılında 6,9 adet parsele çıkmıştır. Ortalama arazi büyüklüğü ise 2011-2016 yılları arasında değişmeyerek 68 dekardır (TÖİK, 2018).

Çölleşme ve erozyonla mücadele, arazi tahribatı dengelenmesi, toprak biyoçeşitliliğinin korunması, toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde
kullanılması, tarımsal verimliliğin artırılması, iklim değişikliğinin azaltılması ve uyumuyla ilgili ortaya konması gereken çalışma esasları dâhilinde bahsedilmesi gereken en önemli konulardan biri, toprağın sağlığını doğrudan belirleyen toprak organik karbonunun (TOK) Türkiye topraklarındaki durumudur (ÇEM, 2018). 

ÇEM ve TÜBİTAK BİLGEM tarafından Toprak Organik Karbonu Projesi (2018) adıyla gerçekleştirilen çalışma sonucunda, Türkiye’nin 0-30 cm derinliğindeki toplam karbon (C) stok miktarının 3,51 milyar ton olduğu ortaya konmuştur. 

Projenin teknik özet dokümanına (2018) göre, toprak karbon (C) stok miktarının en fazla olduğu orman alanları toplamın %38’ini, meralar %33’ünü ve tarım alanları ise %27’sini oluşturur. Proje kapsamında yapılan modellemelerden çıkan tahminlere göre arazi kullanımı doğrultusunda hektar başına karbon (C) stok miktarı şöyledir:

Orman Alanları

55,68 ton

Mera Alanları

49,77 ton

Sulak Alanlar ve Su Yüzeyleri

49,71 ton

Tarım Alanları

35,96 ton

Çıplak Alanlar

12,78 ton

Proje kapsamında ortaya çıkarılan Türkiye Toprak Organik Karbonu Stok Haritasına bakıldığında, ülkemizin topraklarının büyük bir çoğunluğunda organik madde miktarının %0,5 ile %6 arasında değişen rakamlarda ve çok düşük olduğu görülmektedir (ÇEM, 2018).

Türkiye’nin bitkisel üretime uygun toprak derinliğine (90 cm’den derin) sahip arazi varlığı yalnızca 11 milyon hektardır (TÖİK, 2014). Bu sayı, ülkemizdeki tarım arazilerinin %30’u bile değildir. 

1.2.2 DÜNYADAKİ TARIM TOPRAKLARINA DAİR VERİLER 

Birleşmiş Milletler Çölleşme İle Mücadele Sözleşmesi’nin (UNCCD) 2017’de yayınladığı Global Land Outlook raporuna göre, 20. yüzyılın başında gezegen üzerindeki arazilerin %70,1’i doğal ya da ikincil ormanken bu sayı 21. yüzyılın başında %18,7’ye düşmüştür. Yüzyıl içindeki arazi kullanımı değişimini gösteren çalışma, ormansızlaştırılarak ekim ve otlatma amaçlı olarak kullanılan alanların %27,2’den %46,5’e çıktığını resmetmektedir (UNCCD, 2017). Aynı raporda, 2000 yılına kadar görülen bu artışın son 20 yılda da devam ettiği yönündeki tahmin, hasat edilen alanın %16, sulanan alanın %100 ve tarımsal üretimin de %200 yükseldiği verilerle desteklenmektedir.

Gezegenimizin buzullar hariç karasal yüzeylerinin %38’i, mera ve otlaklar da dahil olacak şekilde tarım amacıyla kullanılmaktadır (Barger vd., 2011, Foley vd., 2012). Bu oranın 2050’ye kadar %46’ya çıkacağı tahmin edilmektedir (Tilman vd., 2011). 

Dünya yüzeyinin 13 milyar hektar civarını kaplayan karasal alanlarının yaklaşık 5 milyar hektarını, tarım arazileri oluşturmaktadır. Bunun, 1,5 milyar hektarı tarla bitkileri ve yine 1,5 milyar hektarı çok yıllık bitkilerle örtülü iken 2 milyar hektar alan ise mera ve otlak olarak değerlendirilmektedir (TÖİK, 2014).

Küresel Arazi Örtüsü Kullanımı (Global Land Cover Share) veritabanında (FAO ve ITPS, 2015; Latham vd., 2014) haritalandırıldığı şekilde, küresel arazi yüzeyinin %12,6’sı tarım arazisi, %13’ü çayır ve meralar, %27,7’si ağaçlar, %9,5’i çalılar ve %1,3’ü otsu bitkilerle kaplıdır.

Bununla birlikte FAO verilerine göre dünya topraklarının üçte biri erozyon, tuzluluk, bitki besin maddesi ve organik madde kaybı, kirlilik ve betonlaşma nedenleriyle verimsizleşmiş durumdadır (TÖİK, 2018). Dünya Toprak Kaynakları Durumu (Status of World’s Soil Resource) raporuna göre, dünya genelindeki toprakların yaklaşık %33’ü sürdürülebilir olmayan arazi yönetimi kararları sebebiyle orta ya da yüksek derecede tahribata uğramış durumdadır (FAO, 2019; FAO ve ITPS, 2015). 

Dünya yüzeyinde, tarıma elverişli arazilerde, yıllık toplam 75 milyar ton toprak kaybı gerçekleştiği ve bunun maliyetinin yıllık toplam 400 milyar ABD doları olduğu tahmin edilmektedir. Bu kaybın yol açtığı arazi tahribatının, tahıl üretiminde yıllık toplam 7,6 milyon tonluk bir düşüşe sebep olduğu varsayılmaktadır (FAO, 2019).

Arazi tahribatına ilişkin küresel değerlendirmeler kırk yılı aşkın bir süredir gerçekleştirilmesine rağmen; şimdiye kadar arazi tahribatının nasıl ve nerede gerçekleştirildiği net bir şekilde ortaya koyulamamıştır (FAO ve ITPS, 2015). Dünya üzerindeki özellikle kara yüzeylerinin büyük bir çoğunluğunu kaplayan tarım arazilerinin, insan ihtiyaçlarını kalıcı bir şekilde karşılamaya devam edebilmesi ve bunu yaparken gezegenimizin su, karbon ve besin maddelerini içeren döngülerine olumlu katkı sağlayarak iklim değişikliğine karşı bir araç haline gelmesi, günümüzün kuşkusuz can alıcı konularından biridir.